Kekik çayının faydalarını soğuk algınlığında, öksürük şikayetlerinde görmek mümkündür. Doğal bir sakinleştirici olarak da etkisini gösteren kekik çayının kas gerginliğini giderici özelliği de bulunmaktadır. Peki, kekik çayı faydaları nelerdir, neye iyi gelir? Kekik çayı nasıl hazırlanır ve nasıl tüketilir? İşte ayrıntılar…
Antioksidan özelliği bulunan kekiğin güçlendirici, iltihap giderici, ağrı dindirici, balgam söktürücü, bağışıklığı destekleyici, mikroorganizmalara karşı vücudu koruyucu etkisi bulunur. Ayrıca sindirim sistemi üzerinde de olumlu etkileri vardır.
Sindirimi kolaylaştırır ve mide sorunlarına iyi gelir.
Adet kanamalarını dengeler ve kramplı adet ağrılarında rahatlatıcı etki sağlar.
Öksürük ve üst solunum yolları iltihabında çay ve gargara olarak kullanılabilir.
Mide ekşimesi neden olur, nasıl geçer?
Mide ekşimesi, halk arasında çok yaygın olarak görülen göğüste ve göğüs kafesinin arkasında hissedilen yanma tarzında bir ağrıdır. Yemekten hemen sonra, yatarken veya gün içerisinde herhangi bir zamanda meydana gelen mide ekşimesi kişiye rahatsızlık hissi verir. Peki, mide ekşimesine ne iyi gelir? Mide ekşimesi neden olur ve nasıl geçer? İşte ayrıntılar…
Mide ekşimesi, mide ve yemek borusundaki birtakım problemlere bağlı olarak karnın üst kısmı ile göğüs bölgesinde yanma ve ekşime tarzında ağrıların görülmesidir. Ağrılar genellikle yoğun içerikli ana öğünlerin ardından alkol, çay, kahve, gazlı içecekler gibi içeceklerin tüketilmesinin ardından görülür.
Yanlış beslenme alışkanlıkları, stres gibi faktörlere bağlı olarak mide ekşimesi sorununun ara sıra görülmesi normaldir ve birçok insanın başına gelebilen bir durumdur. Bu şekilde nadir olarak görülen sorunlar genellikle bir mide hastalığını işaret etmez ve yaşam tarzı değişiklikleri ile kontrol altına alınabilir niteliktedir. Fakat mide ekşimesinin sürekli olarak tekrarlaması halinde gastrit, ülser, mide fıtığı, gastroözofageal reflü ve daha birçok gastrointestinal sistem hastalığının bir belirtisi olabilir. Bu nedenle bu gibi durumlarda sağlık kuruluşlarına başvurulmasında fayda vardır.
MİDE EKŞİMESİ NEDEN OLUR?
Mide ekşimesi normal bir durum değildir ve üst sindirim sistemine ilişkin herhangi bir soruna bağlı olarak ortaya çıkar. Bunlardan en yaygını reflü hastalığıdır. Reflü sorunu, mide içeriğinin yemek borusuna (özofagus) kaçması ve içeriğindeki sindirim enzimleri nedeniyle yemek borusuna zarar vermesi durumudur.
Mide ekşimesi olgularının çok büyük bir kısmı bu nedene bağlı olarak gerçekleşir. Normal şartlarda yutulan besinler yemek borusunun mide ile birleştiği noktada yer alan ve alt özofagus sfinkteri olarak adlandırılan bir kas bandının gevşemesiyle birlikte mideye aktarılır ve besinlerin geçişi tamamlandıktan sonra bu kas bandı yeniden kasılarak besinlerin yemek borusuna kaçmasını engeller.
Herhangi bir nedenle bu sfinkterde anormal gevşeme sorunu söz konusu ise yemek borusuna mide içeriklerinin kaçısı söz konusu olur ve reflü sorunu gelişir.
Eğilme, uzanma gibi hareketlerde bu sfinkterdeki gevşeme kolaylaştığından mide ekşimesine bağlı ağrılar bu hareketlerle birlikte artar. Bunun haricinde mide ekşimesi probleminin ortaya çıkışında rol oynayan bazı risk faktörlerinden bahsedilebilir.
Mide ekşimesini tetikleyen veya ağırlaştıran risk faktörleri şunlardır:
-Acı ve baharatlı yiyecekler (özellikle nane)
-Soğan, sarımsak gibi besinler
-Asiditesi yüksek olan domates, ketçap gibi besinler
-Yüksek yağ içeriğine sahip besinler
-Turunçgiller
-Çikolata
-Alkollü, gazlı, asitli ve kafein içerikli içecekler
-Büyük hacimli besinlerden oluşan öğünler
-Çok sıcak ve çok soğuk besinler.
Yukarıdaki belirtilere ek olarak gebelik de mide ekşimesinin başlıca nedenleri arasında yer alır. Hamile kadınlarda özellikle de ikinci trimesterden itibaren büyüyen bebeğin mideye yapmış olduğu baskıdan kaynaklı olarak reflü ve mide ekşimesi sıklıkla görülür.
Stres veya yanlış beslenme uygulamalarına bağlı olarak geçici reflü sorunları meydana gelebilse de bu durum süreklilik arz ettiğinde bir mide hastalığının söz konusu olma ihtimali yüksektir.
MİDE EKŞİMESİNE NE İYİ GELİR?
Kişinin yaşam kalitesinin düşmesine sebep olan mide ekşimesi vakaları çoğunlukla hatalı beslenmeye bağlı olarak gelişir.
Sindirimi zor olan besinlerin tüketimi, hijyenik olmayan koşullarda pişirilen besinler, kafein tüketimi, aşırı baharatlı, yağlı ve tuzlu ürünlerin tüketimi gibi nedenler kişide mide ekşimesi şikayetinin oluşmasına neden olabilir. Ayrıca karın kısmını sıkan dar kıyafetler, kemerler de mide ekşimesi şikayetine yol açabilir.
İşte bu yanma hissini doğal ve hızlı bir şekilde hafifletmenin birkaç basit yolu:
1. Karbonatlı su karışımı
Bir çay kaşığı karbonatı bir bardak suda eritin. Karbonat asidi nötralize etmeye yardımcı olur.
Not: Karbonat sodyum içerir, düşük sodyumlu diyet yapıyorsanız doktorunuza danışmalısınız.
2. Aloe vera suyu
Aloe veranın cildin güneş yanıklarını yatıştırmak için kullanıldığı gibi, aloe suyu da asit reflü kaynaklı tahrişi yatıştırmaya yardımcı olabilir. Mide ekşimesi ile mücadele ediyorsanız, midenizi ve yemek borunuzu rahatlatmak için yemeklerden önce yarım bardak aloe suyu içmeyi alışkanlık haline getirmek iyi bir fikirdir.
3. Şekersiz sakız çiğnemek
Tükürük asidin seyrelmesine yardımcı olur, bu nedenle yemekten sonra ürettiğiniz tükürük miktarını artırmak, asit üretimini önlemeye yardımcı olmanın harika bir yoludur. Mide yanmasını azaltmak için 30 dakika sakız çiğnemeyi deneyin.
4. Elma sirkesi
3 çay kaşığı elma sirkesi bir bardak suya karıştırılabilir ardından her yemekten önce veya yatmadan önce içebilirsiniz.
5. Muz yiyin
Muzun doğal antiasitler içerdiğini biliyor muydunuz? Asit reflü ile mücadele etmek için her gün bir muz yemeye başlayın. Muz yoksa elma da tüketilebilir.
6. Meyan kökü
Meyan kökü mide ekşimesini hafifletebilir ve sorunun kaynağına ulaşabilir. Meyan kökü ölçülü tüketilmelidir. Zira çok fazla meyan kökü tüketmek yüksek tansiyon gibi ciddi yan etkilere de neden olabilir.
7. Kaygan karaağaç
Kaygan karaağaç, bitkisel ilaçlarda, gastroözofageal reflü hastalığı (GÖRH) semptomları da dahil olmak üzere çeşitli hastalıkları tedavi etmek için yüzyıllardır kullanılmaktadır. Bu ağaç özü mideyi kaplayan mukoza tabakasını kalınlaştırarak aside karşı daha güçlü bir bariyer oluştur. Kaygan karaağaç safra kanalı obstrüksiyonu ya da safra taşı olanlara tavsiye edilmez.
8. Sol tarafınıza yatın
Birçok araştırmacı, (yemek sonrası duruşunuzda olduğu gibi) mide içeriğinin midede tutulmasına yardımcı olabilecek bir eğimde uyumayı önermektedir. Sağ tarafa dönük uyumak mide yanması gibi sindirim sorunlarına yol açabilir. Daha önce çoğunlukla sırt üstü veya sağ taraflarında uyuduktan sonra sol taraflarında uyumaya geçiş yapan hastalarının çoğunda, mide yanması bir diğer adıyla mide ekşimesi semptomlarında gözle görülür bir iyileşme görülmüştür.
9. Yemekten sonra duruşunuza dikkat edin
Yemekten sonra kanepede uzanmak yerine, ayağa kalkın ve biraz ev işi yapın ya da rahatlatıcı bir yürüyüşe çıkın. Bu durum asidin midenizde tutunmasını sağlar. Yemekten sonra vücudunuzu üç saat dik tutmak, mide ekşimesi semptomlarının azalmasını sağlayabilir.
10. Yaşam tarzı değişiklikleri
Fazla kiloluysanız, diyetinizde küçük değişiklikler yapmak ve fiziksel aktiviteyi artırmak mide ekşimenizi hafifletebilir. Yağlı veya baharatlı yiyecekler, kafein, çikolata veya gazlı içecekler gibi mide ekşimenizi tetikleyen yiyecekleri tüketmemeye çalışın.
Tüm bunlarla birlikte patates suyu da mide yanmasını azaltabilir. Çiğ patates suyu içindeki nişasta, asidi bağlar. Patates suyunun taze içilmesine dikkat edilmelidir. Patates suyu gibi beyaz lahana suyunun da mide yanmasını rahatlatan bir etkisi olabilir.
Papatya çayı da tercih edilebilir. Ancak bu çayı fazla sıcak değil küçük yudumlarla tüketilmelidir.
Badem ve fındığın iyice çiğnenerek tüketilmesi de mide yanmasına iyi gelebilir.
İdrar yolu enfeksiyonu nedir, belirtileri nelerdir? İdrar yolu enfeksiyonu neden olur, ne iyi gelir?
İdrar yolu enfeksiyonları, genellikle idrar yolundan mesaneye, daha nadiren böbreklere kadar ulaşan bakterilerin neden olduğu yaygın görülen bir enfeksiyondur. Peki, idrar yolu enfeksiyonu nedir, belirtileri nelerdir? İdrar yolu enfeksiyonu neden olur, ne iyi gelir? İşte ayrıntılar…
İdrar yolu enfeksiyonunda, idrar yaparken ağrı ya da yanma hissi, sık idrara çıkma ihtiyacı, acil veya aniden idrar yapma ihtiyacı ya da idrarda kan görülmesi gibi belirtiler görülebilir.
Böbrek enfeksiyonunda ise ateş, sırt ağrısı, bulantı ya da kusma gibi semptomlar oluşabilir. İdrar yolu enfeksiyonlarının çoğu antibiyotik haplar ile tedavi edilebilir.
Antibiyotikler, enfeksiyona neden olan bakterileri öldürerek etki gösterir. Mesane enfeksiyonlarında genellikle 3 ila 7 gün arası antibiyotik kullanımı gerekirken böbrek enfeksiyonlarında antibiyotiğin daha uzun süre (2 haftaya kadar) kullanılması gerekebilir.
Basit enfeksiyonlar, ayakta tedavi edilirken böbrek enfeksiyonunda hastaneye yatış gerekli olabileceği için belirtilerin ortaya çıkmasından sonra mutlaka sağlık kuruluşlarına başvurmak gereklidir.
İDRAR YOLU ENFEKSİYONUN BELİRTİLERİ NELERDİR?
İdrar yolu enfeksiyonunun en yaygın belirtisi, idrar esnasında veya sonrasında meydana gelen ağrı ve yanma hissidir. Diğer belirtiler arasında sık idrara çıkma, idrarı tam bitirememe, kasıklarda ağrı ve şişlik hissi, bulanık ve ağır kokulu idrar, ateş, bulantı ve kusma yer almaktadır.
İDRAR YOLU ENFEKSİYONUNUN NEDENLERİ NELERDİR?
Havuz, deniz, hamam, sauna gibi ıslak ortamlar, genital akıntı, genital hijyene dikkat edilmemesi, cinsel ilişki, sık partner değişikliği, yetersiz sıvı alımı ve buna bağlı yetersiz idrar çıkışı, vücut direncinin düşmesine neden olabilecek durumlar; kronik hastalıklar, travmalar; idrar yolu anomalileri, idrar yolu tıkanıklıkları, taş hastalıkları, kateter kullanımı, çeşitli doğum kontrol yöntemleri (diyafram gibi) ve menopoz idrar yolu enfeksiyonu nedenlerindendir.
İDRAR YOLU ENFEKSİYONU NASIL GEÇER?
İdrar yolu enfeksiyonu mevcut olduğunda öncelikle bir hekime muayene olmak gerekir. Hekimin verdiği reçeteye göre ilaç kullanılabilir. Ayrıca kişiler idrar yolu enfeksiyonlarından kurtulmak için;
– Bol miktarda su tüketebilir,
– İdrarı bekletmemeye özen gösterebilir,
– Tuvalet sonrası ön ve arka temizliğini iyi yapabilir,
– Pamuklu yapıda iç çamaşırı giyebilir ve soğuk almamaya özen gösterebilir.
Uçuk neden çıkar ve nasıl geçer? Uçuğa ne iyi gelir?
Uçuk, Herpes simplex virüsünün deri yoluyla bulaşması sonucu gelişen ve ömür boyu tekrar edebilen viral bir enfeksiyondur. Peki, uçuğa ne iyi gelir? Uçuk nasıl geçer? Uçuk neden olur? İşte uçuğa karşı iyi gelen bitkisel çözümler…
Uçuk, dudak ve çevresinde görülen yaygın bir viral cilt enfeksiyonudur. “Uçuk neden olur?” sorusunun cevabı özetle herpes simpleks isimli virüstür. Bu virüs dudaklarda, diş etlerinde, dilde, ağzınızın çatısında ve yanak iç kısımlarında ağrılı yaralara neden olur. Ayrıca daha nadir olarak ateş ve kas ağrıları gibi şikayetlere yol açabilir.
Herpes simpleks virüsü sadece insanları etkiler. Ağız içi yaraları en çok 1-2 yaş arası çocuklarda görülse de her yaştan insanı etkileyebilir.
İnsanlar, enfekte tükürük, mukoza veya deriye dokunarak uçuk virüsünü kaparlar. Oldukça bulaşıcı olduğundan, çoğu insan yetişkinlikten önce virüsle enfekte olmuştur.
DUDAKTA UÇUK NEDEN ÇIKAR?
Uçuğa neden olan herpes simpleks virüsü enfeksiyon için daha çok dudak ve ağız çevresindeki bölgeleri tercih eder. Bununla birlikte belirtiler her zaman bu alanla sınırlı değildir.
Bazı bireylerde, üst dudaklar ve burun arasındaki filtrum adı verilen üçgenimsi bölgede, burun içinde veya dışında, çene, boyun veya yanakta da uçuk oluşabilir.
Bağışıklık sistemi zayıf olan, organ nakli geçirmiş bireylerde ya da kanser hastalarında gözde de uçuk oluşabilir. Bu oldukça tehlikeli bir durumdur ve körlüğe kadar gidebilir.
UÇUK NASIL GEÇER?
Uçuk tedavisi, çeşitleri episodik ve supresif olarak uygulanır. Episodik tedavi; akut ataklarda uygulanır, supresif tedavi ise sık uçuk geçiren kişilerde hem atak süresini kısaltmak, hem de atakları önlemek için 1 yıla kadar, düşük dozda yapılır. Kullanılan ilaçlar krem ve hap formunda olabilmektedir.
Öncül semptomlar hakkında bilgi sahibi olduktan sonra, erken müdahale, aktif bir uçuğun daha hızlı iyileşmesine yardımcı olabilir. Birçok insan için dudağın karıncalanması, uçuğun ortaya çıkabileceğinin ilk işaretidir.
UÇUĞA NE İYİ GELİR?
Antiviral, antimikrobiyal ve bağışıklık güçlendirici bileşikler, genellikle uçuğun tedavisinde faydalıdır. Bazıları virüsün yayılmasını sınırlamaya yardımcı olur. Diğerleri ise enfeksiyonun tekrarlama olasılığını azaltır veya ağrı ve rahatsızlığı hafifletir.
Her yöntem her bireyde işe yaramayabilir. Fakat çeşitli doğal ürünler şikâyetleri azaltmak ve gelecekteki alevlenmeleri önlemek için tercih edilebilir. Uçuğa iyi gelen doğal ürünler ve yiyeceklerden bazıları şunları içerir:
Probiyotikler:
Yoğurt, elma sirkesi, lahana turşusu gibi probiyotik yiyecekler bağışıklık sistemini doğal olarak güçlendirir. Düzenli olarak tüketilirse uçuk çıkması önlenebilir.
E vitamini açısından zengin besinler: E Vitamini cildi rahatlatarak uçuk kaynaklı ağrı ve rahatsızlığın giderilmesine yardımcı olabilir. Antioksidan özelliği ile hasar görmüş cildi onarır ve iltihaplanmayı azaltır. Badem, ıspanak, tatlı patates, avokado, ayçiçeği çekirdeği ve zeytinyağı E vitamini açısından zengindir.
Yüksek C vitamini içeren besinler: C vitamini vücudu istilacılara karşı korumaya yardımcı olan beyaz kan hücrelerinin sayısını artırır. Bağışıklığı güçlendirmek, cilt sağlığını geliştirmek ve uçuğun iyileşmesini hızlandırmak C vitamini açısından zengin gıdalar tüketilebilir. Portakal, kırmızı biber, yeşil biber, lahana, brüksel lahanası, brokoli, çilek, greyfurt ve kivi bol miktarda C vitamini içerir.
Çinko: Çinko, inflamasyonu azaltmak ve bağışıklığı güçlendirmek için gerekli olan önemli bir eser mineraldir. Alternatif tıp tedavileri alanında yayınlanan bir çalışmada, çinko oksit kreminin oral herpes enfeksiyonu için etkili bir tedavi olduğu tespit edilmiştir. Çinko oksit içeren kremler ve çinko takviyeleri uçuğa iyi gelir.
Aloe vera jeli: Aloe vera jeli, uçuk yaraları gibi cilt koşullarını tedavi etmek için kullanılabilir. Aloe vera, antioksidan vitaminler, enzimler, mineraller, yağ asitleri ve enfeksiyonların önlenmesine yardımcı olan çeşitli hormonlar içerir.
UÇUĞU NE GEÇİRİR?
Uçuk virüsünün uyku halinden aktif hale geçmesiyle henüz yaralar ortaya çıkmadan önce dudak ve çevresinde kaşıntı, uyuşukluk, yanma gibi ön işaretler ortaya çıkar. Bu işaretler hissedilir hissedilmez ilgili bölgeye bazı doğal ürünler sürüldüğünde kabarcıklı yaralar ortaya çıkmadan uçuk geçebilir. Bu amaçla aşağıdakiler denenebilir:
Sarımsak:
Sarımsak ezilerek kaşınan bölgeye bir gün boyunca 4-5 defa sürülür.
Bal ve arı sütü: Bal arı sütü ile karıştırılarak 2-3 defa kaşınan bölgeye sürülür.
Vanilya yağı veya özü: Kaşıntı ve karıncalanma hissi duyulduğu anda vanilya yağı veya özü sürülür.
Tüm önlemlere rağmen şiddetli uçuk şikayetiniz varsa ve sık sık tekrar ediyorsa bir sağlık kuruluşuna başvurmakta fayda vardır.
Bilirubin nedir? Bilirubin değeri kaç olmalıdır? Düşüklüğü ile yüksekliği nedenleri ve belirtileri
Bilirubin, vücudun kırmızı kan hücrelerini parçalama işlemi sırasında ortaya çıkan sarımsı bir maddedir. Bu madde karaciğerde bulunur ve normal olarak sindirim sırasında vücuttan dışarı atılır. Peki, bilirubin nedir? Bilirubin değeri kaç olmalıdır? Düşüklüğü ile yüksekliği nedenleri ve belirtileri nelerdir? İşte ayrıntılar…
Kan tahlillerinde sıkça karşılaşılan değerlerden biri de bilirubin değerleridir. Bilirubin, kırmızı kan hücrelerinde (alyuvarlarda) bulunan hemoglobinin yıkımı sonucu ortaya çıkan bir maddedir.
Kırmızı kan hücreleri, yaklaşık 120 gün süren ömürlerinin sonuna geldiğinde yıkılır ve vücudun ihtiyaç duyduğu alyuvarlar yeniden üretilir.
Bu süreçte yıkılan hücrelerin içerisinde bol miktarda hemoglobin adı verilen protein vardır. Hemoglobin proteininin yıkılması sonucunda da bilirubin oluşur. Oluşan bilirubin kana geçer ve sonrasında karaciğere gider. Karaciğerdeki bilirubin işlenerek safraya eklenir.
Safra kanalları aracılığıyla safra kesesine geçen bilirubin, buradan da ince bağırsağa ilerler. Bilirubinin vücuttan atılması ise gaita (dışkı) aracılığıyla gerçekleşir.
Bilirubinin farklı alt türleri vardır. Kan tahlillerinde de bu farklı alt türleri ayrı ayrı görmek mümkündür.
BİLİRUBİN YÜKSEKLİĞİ NEDEN OLUR, BELİRTİLERİ NELERDİR?
Total bilirubin değerinin 1.2 mg/dL ve üzeri olması bilirubin yüksekliği olarak adlandırılır. Bu durum aynı zamanda hiperbilirubinemi olarak da tanımlanır.
Bilirubin yüksekliği altta yatan ciddi bir problemi işaret edebileceğinden sorun dikkatle araştırılmalıdır.
Bilirubin yüksekliği durumunda hastada görülebilecek belirtiler, bilirubinde artışa neden olan altta yatan sebebe göre değişkenlik gösterebilir. Ancak bilirubin yüksekliğine bağlı olarak gelişen belirtilerden en sık görülenleri şu şekilde sıralanabilir:
-Karın ağrısı, karında şişme
-Titreme, ateş
-Göğüs ağrısı
-Güçsüzlük
-Baş dönmesi
-Bulantı
-Kusma
-Koyu idrar rengi.
BİLİRUBİN YÜKSEKLİĞİNE SEBEP OLABİLECEK DURUMLAR
Safra Taşları: Safra taşları, yüksek düzeyde kolesterole ya da bilirubine bağlı olarak oluşabilir. Safra yollarında meydana gelen iltihaplanma ve benzeri durumlar da safra taşı oluşumuna neden olabilir.
Safra taşları, safra kesesinden bağırsağa doğru gerçekleşen madde geçişini engelleyebilir. Bu durumda bilirubin ve diğer safra içeriği bağırsağa geçemez, vücuttan atılamaz. Sonuç olarak da vücuttaki bilirubin miktarında artış gözlenir.
Safra taşları; karnın üst sağ bölgesinde ağrı, sağ omuzda ya da omuzlar arası bölgede ağrı, bulantı, kusma gibi belirtilere neden olabilir.
Gilbert Sendromu:
Gilbert sendromu, karaciğerde bilirubinin işlenmesinde probleme neden olan genetik bir hastalıktır. Karaciğerde işlenemeyen bilirubin kanda artar ve hiperbilirubinemiye sebep olur.
Gilbert sendromu hastalarında bulantı, kusma, ishal gibi semptomlar görülebilir.
Karaciğer Fonksiyonunda Bozukluk: Karaciğer fonksiyonlarında bozulmaya yol açan herhangi bir durum, bilirubin işlenmesinde sorun oluşturarak kanda bilirubin düzeyinin yükselmesine neden olabilir.
Siroz, karaciğer kanserleri, otoimmün hepatit gibi rahatsızlıklar karaciğer fonksiyonlarında problem meydana getirir.
Karaciğer işlevlerindeki azalma; sarılık, karında ağrı ve şişme, bulantı, kusma, ödem oluşumu, kaşıntı, kanlı gaita (dışkı), koyu renkli idrar gibi çok sayıda belirtinin görülmesine yol açabilir.
Hepatit: Hepatit karaciğerin başta viral enfeksiyon olmak üzere çeşitli nedenlerle iltihaplanmasıdır. İltihaplanan karaciğer işlevlerini tam anlamıyla yerine getiremez. Dolayısıyla bilirubin işlenmesinde aksaklıklar görülür ve kandaki bilirubin düzeyi yükselir.
Hepatit bazı kişilerde herhangi bir semptoma neden olmayabilir ancak bazı kişilerde karın ağrısı, halsizlik, bulantı, kusma, idrarda koyulaşma gibi semptomların oluşmasına sebep olur.
Safra Yolu İltihabı: Safra yolu, safra kesesini karaciğere bağlayan ve safranın ince bağırsağa dökülmesini sağlayan yolları kapsar. Bu yollarda iltihaplanma meydana gelmesi tıkanıklık oluşumuna neden olabilir.
Safra yollarının tıkanması sonucu, içerisinde bilirubinin de bulunduğu safra içeriği bağırsağa dökülemez ve vücut dışına atılamaz. Sonuç olarak da kandaki bilirubin düzeyinde artış meydana gelir.
Safra yolu iltihabı hastalarda; açık renkli gaita (dışkı), koyu renkli idrar, bulantı, kusma, ishal, kaşıntı, ateş, kilo kaybı gibi belirtilerin oluşmasına yol açabilir.
Gebeliğin İntrahepatik Kolestazı: Gebelik kolestazı, genellikle gebeliğin son trimesterinde görülen geçici bir durumdur. Bu durum karaciğerdeki safra akışının yavaşlamasına veya tamamen durmasına neden olur.
Böyle bir durumda bilirubinin vücuttan atılımı da zorlaşacağından kan bilirubin değerlerinde artış görülebilir. Gebelik kolestazı; safra taşı semptomlarına benzer belirtilere sebep olabilir.
Hemolitik Anemi: Hemolitik anemi, kırmızı kan hücrelerinin olması gerekenden daha hızlı bir şekilde yıkıldığı duruma verilen addır. Hemolitik anemi; genetik, otoimmün veya enfeksiyon gibi çeşitli nedenlere bağlı olarak gelişebilir.
Kırmızı kan hücrelerinin ve dolayısıyla hemoglobinin aşırı miktarda yıkılması sonucu bilirubin düzeyleri hızla yükselir. Karaciğer fonksiyonları, artmış bilirubini kandan temizlemekte yetersiz kalabilir ve sonuç olarak kan bilirubin düzeyleri yüksek kalır.
Hemolitik anemi; baş dönmesi, baş ağrısı, nefes darlığı, göğüs ve karın ağrısı, sarılık gibi semptomların gelişmesine neden olabilir.
BİLİRUBİN DÜŞÜKLÜĞÜ NEDEN OLUR, BELİRTİLERİ NELERDİR?
Bilirubin düşüklüğü genellikle kişilerde herhangi bir belirti oluşmasına neden olmaz. Bilirubin değerlerindeki düşüklük, rutin kan tahlilleri sırasında ortaya çıkabilir.
Bilirubin düzeylerinde düşmeye neden olabilecek herhangi bir hastalık belirlenmemiştir. Ancak kafein, aspirin gibi Non Steroidal Anti İnflamatuar (NSAİ) grubu veya barbitürat grubu ilaçların kullanımı; bilirubin düzeylerinde geçici bir düşüklüğe neden olabilir. Tahlil için kan vermeden önce kafein tüketimi veya bu ilaçların kullanımı, sonuçlarda bilirubin değerlerinin düşük çıkmasına yol açabilir.
Bilirubin düşüklüğünün sağlık üzerinde olumsuz bir etkiye sahip olup olmadığı henüz tam anlamıyla aydınlatılamamıştır. Ancak bazı uzmanlar, bilirubinin antioksidan özelliğinin olduğunu düşünmektedir.
Antioksidan özelliği sayesinde biluribinin; koroner arter hastalığı, ülseratif kolit, inme, göz hastalıkları gibi pek çok hastalık açısından koruyucu olabileceği düşünülmektedir.